6 Temmuz 2010 Salı


BLOGLAR VERİMİNİ Mİ KAYBEDİYOR?

İnternet ile uğraşan ve bu işte yeni olmayan herkesin bir çevirmeli ağı olmuştur. Genelde küçük micro cd'lerde satılırlar veya hediye olarak dağıtılırlardı. Bilgisayara kucağında değil masaüstünde bağlanırdın. O zamanlarda ne kablosuz VINN'ın ne de eternet kablon vardı. Bilgisayarın kasasına ise resmen telefon kablosu bağlardın. Hatta internete girebilmek için 2 saat bekler, bilgisayarın telefon sesi gibi çalmaya başlar, akabinde fax sesine dönüşür Ha bağlandı ha bağlanacak derken, sistem bilmem kaç numaralı hatasını verir ve tekrar deneyiniz uyarısını verirdi. Bu durum zaman zaman insanı çileden çıkartırdı hatta. Ha girdi Ha gircek tamam şimdi oluyor!!! Bağlandı sonunda. www.pazarlamadunyasi.com


Pazarlama Dünyası Dergisinde bu ay, yazdığı kitaplarla blogcuların ve diğer sosyal medya araç kullanıcılarının Türkiye Rehberi Dr. Erkan Akar konuğu oldu. (Röportaja burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz) Aslında twitter'ın 140 karakterli yapısına uygun, kendi klavyesinin tuşlarından çıkmış sözlerle anlatalım Dr. Erkan Akar'ı: "Sanal dünyada gerçek dünyaya göre daha rahat bulunabilen, tırnak içinde "e - akar" olarak bilinen, internet bağımlısı biriyim".

İnternet hayatına Capital dergisinin hediyesi Superonline aboneliğiyle başlamış Sayın Akar. Bunu duyunca eski anılarım geldi bir anda aklıma.

Benim ilk internet maceram Atlas Online ile başlamıştı. Bu şirket internet hizmeti sunardı eskiden... Bizim Jenerasyon bilir belki. Hiper Marketlerin yeni moda olduğu dönemde almadan gezen müşteri kılığında olduğum sırada bir çığırtkanın sesini işitmişim kulağımda. "Bedava internet" Kapış kapışa giden CD'ler arasında nasibimi aldım. Meğer bedava olan CD'ymiş. İnternet değil. Kullanınca anladık tabi... Yarım saat kavga etmiştim müşteri hizmetleriyle. Tabi eskiden kalite standartları gereği kayıtta yoktu. Sevgili müşteri ilişkileri ablam yüzüme kapatmıştı telefonu... Neyse..

Sanırım akabinde bende superonline abonesi oldum.

Sosyal Medyaya ise ilk adımım herkesin yaptığı gibi mirc veya ICQ ile değil, hoppala.com ile olmuştu. Karman çorman herkesin birbirlerine bir şeyler yazdığı ortamda arkadaşını bulmak ve konuşmak... Oldukça zor... Ama tadı da bir başka.

Geçtiğimiz gün hocam.com adlı sosyal paylaşım sitesinde de böyle bir uygulama gördüm. Ne güzelmiş eski günler :)

Ha bir de, msn diye bir şey duymuşum. Dillere destan. Bilgisayarım bozulmuş eve servis görevlisi gelmişti. "Artık hem görecek, hem yazacak, hem de kamerayla konuşacaksın" Hadi canım sende" oldu olacak bir de ilerde blog yazarı olacağımı söyle de katmerli güleyim sana :)

Hele şu bayan isimleriyle girip insanları keklerdik ya!!! Bir keresinde adam tam arka masamda çıktı! Nasıl kaçacağımı bilemedim...

Acemi kullanıcılığı bir kenara bırakıp, hem en amatöründen bir blog yazarı, hem Erkan Akar'ın öğrencisi olma şansı yakalayınca, interneti farklı amaçlarla da kullanmaya başlamak, bahsettiğim dönemlerde aklımın ucundan bile geçmezdi halbuki.

Akar, sosyal paylaşımın hatta internetin yoğun olarak kullanılmadığı dönemlerde, daha yeni yeni akademik hayatına yön verirken seçtiği blogging faaliyetinin arkadaşları tarafından zaman kaybı olduğuna ilişkin imalarla karşılaşmış. yazdığı 100 sayfalık blogla pazarlama kitabının bastırabilme aşamasında ise yayın evlerine konuyu anlatabilmekte oldukça zorlanmış. Bu durum hocayı umutsuzluğa bile sürüklemiş...

Oysa bloglar dünya üzerinde o dönemde bile yoğunlukla kullanılıyordu.
O dönemden bu yana bir çok kez şekil değiştirdi. Kişisel amaçlı olduğu kadar haber servislerinde, siyasette, lobi faaliyetlerinde, seçim kampanyalarında kullanıldılar. 11 Eylül saldırıları ilk kez haber bloglarından yayınlanmıştı hatta. Wikipedi şakır şakır donate yani bağış topladı bu işten. Halan daha da topluyor. Wikipedia'yı kamu yararına iş yapan dernekler, hatta bir çok yabancı yazar takip etti. (Ne dersiniz Bizde mi Düşünsek...)

Bloglar pazarlama aracı olarak faaliyete başladıklarında kimse bu denli etkili olacağına inanmadı. Türkiye'de olduğu kadar, ülke dışında da bu işe gülüp geçenler, web sitesi varken ne işe yarayacak diyenler oldu. Zaman kaybı görüldü. Ama blogların isim babası John BARGER 97'de bu ismi koymasından bu yana 13 yıl geçti. General Motors, Motorola, Ebay, Mercedes gibi firmalar bu işin önderliğini üstlendiler. Bugün Türk firmaları da, blog yazmaya başladı yavaş yavaş. Sevindirici tarafı bu.
Bloglar bugün mikro blog uygulamasına geçişin ardından eski gücünü kaybetmiş gibi dursa da, etkinliği hala konuşuluyor... Belki blogger'lar etkinliği arttırcı bazı özellikler katabilirler... Ne dersiniz?

4 yorum:

  1. akademisyenliğe doğru ilerlediğin yolda bu tarz girişimlerde bulunman ne hoşş:) (Nihal)

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ettim nihalcim... Desteğini hep hissediyorum zaten.

    YanıtlaSil