14 Temmuz 2011 Perşembe

BENDE BİR FİKRİ MÜHİMİM :)


Türkiye’nin ilk ve tek Ağızdan Ağıza Pazarlama / WOMM (Word of Mouth Marketing) ajansı olan FikriMühim; Markaları yönlendirme gücünü bizzat tüketiciye veren bir pazarlama devrimidir. WOMM'un ve Viral Marketing'in önemini bilen onlarca İşletmenin tercihi konumundadır. Bugün birçok kişinin en büyük kaynağı durumundadır.
Sitenin çalışma prensibi aşağıda ki gibi işliyor: - Önce kişiyi tanıyorlar. Kayıt olurken verilen bilgiler, fikri mühim'in neyi sevip sevmediğini belirtiyor. - Doğru ve tutarlı bilgilere ulaşabilmek, örneklemi tam olarak bulabilmek, standart sapmayı minimuma indirebilmek için mevcut kampanya, ilgili kişiler seçilerek mail yoluyla duyuruluyor. - Ürünü test edebilmek adına numuneler daha önceden kayıt esnasında verilmiş olan ilgili adreslere gönderiliyor. - Akabinde ürün deneniyor ve ürün hakkında dürüstçe bol bol konuşuluyor. - Bu WOMM'ları da Viral biçimde yayabilmek için mühim rapor kısmına yorumluyorsunuz. - Yapılan yorumlar sonunda fikrimühim puanı kazanıp farklı ürünler elde edebiliyorsunuz. KISACA BEDAVANIN GÜCÜ DENİLEBİLİR! ! !

1 Temmuz 2011 Cuma

GOOGLE ARTIK ANALİTİK HESAPLARDA!!!



*Algoritma Çılgınlığı Büyüyor, 

*Sosyal ağların reklamcılık uğruna tartışılan data transferi, facebook pixelleri, apiler , analytics verileri artık sizi bir BBG evine çevirmiş durumda. 

*Ancak reklamcıların ve freelancer'ların en çok merak ettikleri konu web sitesine birilerini çekebilmektir, çekilen kişinin sayfanın neresinde takılı kaldığı, ne aldığı , neyi sepete eklediği, ne aşamada siteden çıktığını tespit edebilmek paha biçilmezdir.  

*Facebook business manager , Google Analyics verileri işlerini kolaylaştırıyor.  

*Daha fazla bilgi , target' a ve soğuk , ılık , sıcak kitleye uygun daha fazla reklam ve daha fazla müşteri demek değil mi ? 

*win - win  

16 Mart 2011 Çarşamba

Yaratıcılık Budur!!!


Farklılıklar işletmelerin temel prensibi oluyor. Türkiye’nin online yemek sipariş portalı yemeksepeti.com da bunlardan biri. Pizza, lahmacun, sandviç, kebap, döner, hamburger ve tüm yemek siparişlerinizi en hızlı ve en kolay şekilde alıyor, ilgili restorana anında iletiyor. Kredi kartı, güvenlik sorunu olmaksızın yemek siparişinizi hiçbir ekstra ücret ödemeden 10-45 dakika (restoranın ortalama gönderim süresi) içerisinde yemeğinizi evinize getiriyor.

Şirketin Balıkesir iline kurmak istediği şube için kariyer.net'e verdiği ilan son derece ilgi çekici. Şirketi tebrik ediyoruz...

17 Şubat 2011 Perşembe

BİR FİKRİM VAR AMA ODA GİTTİGİDİYOR

Kurum kültürüne hep hayran kaldığım, daha önce de marketingblogturkiye.blogspot.com aracılığı ile işletme blogunun tanıtımını yaptığımız gittigidiyor.com' a, 2010 yılında "Yöneticilik Becerileri" dersi için hazırladığımız "İŞLETMELER DE KURUM İÇİ - KURUMSAL İLETİŞİM VE GELİŞEN İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN İŞLETMELERİN İLETİŞİM FAALİYETLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: GİTTİGİDİYOR.COM E-TİCARET İŞLETMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME" isimli proje çalışmasında da örneklem olarak yer verdik.
Çalışmamıza bu linki tıklayarak ulaşabilirsiniz.

16 Şubat 2011 Çarşamba

FACEBOOK' un 5 Aşaması

5 aşamada Sosyal Medya Bağımlılığı 





Dün ki yazıya ilave olsun istedim. Önce profil oluşturduk ama nasıl kullanacağımızı bile bilmiyorduk, ardından bunun tamamen bir saçmalık olduğunu ve gerekli olmadığına inandık, bir sonraki adımda aslında hiç de fena olmadığı kanısına vardın. Dördüncü aşamada birinin senin durumunu beğenmesi hoşuna gider... Beş mi ? Tebrikler, sen artık bir sosyal medya bağımlısısın :) 

15 Şubat 2011 Salı

Bir Kaç Düşman Yapmadan 500 milyon arkadaşa ulaşamassınız! (Facebook)

Facebook... Tüm zamanların en hızlı gelişen sosyal ağı... Bir tutku... Bir hastalık... İnsanlara farklı bakış açıları getiren bir kanal.
Kimileri "sözde" "ilkokul arkadaşlarını bulacağını" "iddia" ederek giriş yaptı bu ağa, kimileri meraktan, kimileri popüleriteye uzak kalmamak için, bazıları ise açık seçik karşı cins arama amacıyla...
The Social Network yani Sosyal Ağ 22 Ekim'de vizyona girdi... İlk haftasında 22 bin 778 kişi tarafından izlenen film, beklenen ilgiyi göremedi Türkiye' de.
Film dünyada gördüğü ilgiyi, Türkiye' de göremese dahi, Türkiye üye sayıları bakımından ABD ve İngiltere'nin ardından en büyük Facebook populasyonuna sahip ülke olarak kayıtlar arasında yer alıyor.

Facebook.com o dönemde üniversiteler arasında başlayan sosyal ağ yarışları ara
sında farlılık yaratan Harvard dahisi Mark Zuckerberg' in icadı. Genç öğrenci daha önce de oluşturduğu benzer içerikli sitelerden farklı olarak, önce Harvard' a, akabinde tüm dünyaya yayılan çılgınlığın mimarı.

Film'de anlatılanlara göre, Facebook.com' un, diğer değişle Zuckerberg' in diğerlerinden farklılığını şu şekilde sıralayabiliriz.
  • Doğru yerde, doğru biçimde büyüdü. Adımlarını yavaş yavaş attı.
  • Yalnızca belli bir kitleye değil, tüm dünyaya hitap etti. Ama yavaş yavaş büyüdü.
  • Gerekli üye sayısına ulaşıncaya kadar banner dahil tüm reklamlardan uzak durdu. İnsanların siteye alış-veriş için değil, sosyalleşmek için girdiklerine inanıyordu. Siteye hala önüne bir anda çıkan, ve accayip rahatsızlık verici pop-up'ların girişi yasak.
  • Reklam çalışmalarına doğru zamanda başladı. Küçük küçük işletmelerle değil, büyük işletmelerle anlaştı. Buda facebook' un başlangıçta bir reklam havuzuna dönüşmesine engel oldu.
  • Büyümek için küçük stratejiler üzerinde durmadı. Viral Pazarlama gibi maliyeti çok düşük tutundurma araçlarından yararlandı... Yayıldıkça büyüdü, büyüdükçe daha göze çarpar hale geldi.
  • Zuckerberg, bu çılgınlığın başarısı için, başarısız olanları çatının altından teker teker uzaklaştırdı...
  • Kullanımı çok basit uygulamalarla başladı. Kargaşadan uzak durdu. Siteyi bir anda çoklu fonksiyonların içerisinde boğmadı. Filmde de geçtiği gibi sitenin inşaası hiç bitmedi. Moda gibi gelişti...
  • Önceleri birbirlerinin ilişki durumları incelenip "sanal cilve" ile birbirlerine poke gönderilirken, ilk defa bir sosyal ağa "duvar" kavramı eklendi... Sayfalar "kişisel", ama duvarlar evrensel oldu.
  • 2006 yılında tüm üyelerin birbirlerini görebilmeleri sağlandı. Bu durum güvenlik tartışmalarına sebebiyet verdi ama bu durum büyümeyi daha da tetikledi.
  • 2008 yılında sohpet özelliği eklenerek, kişilerin birebir iletişim kabiliyetleri geliştirildi.
  • 2009 yılında ilk defa bir sosyal ağa "like" özelliği getirildi.
  • Ve 2011 yılında facebook'un marka değerinin 50 milyar dolara ulaştığı açıklandı.
Filmin çok değerli bir yapım olduğunu ve Altın Küre'de en iyi film ödülünü aldığını, 8 dalda da Oskar' a aday olduğunu tekrar hatırlatalım.



29 Ocak 2011 Cumartesi

SİYASET PAZARLAMASINDA SOSYAL AĞLAR!!! Siyahi Lider BARRACK OBAMA

“Kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayabilecek mübadeleleri gerçekleştirmek üzere malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama süreci” olarak tanımlanan pazarlamanın politik(siyasal) alan duygulamasına “Siyasal Pazarlama” adı verilmektedir.

Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme için öncelikle Eflatun'un da belirttiği gibi insanların rızalarını alması

gerektirmektedir.

Burada da kişinin veya grubun insanları kendisini ve kendi politikalarını kabul ettirme gayreti gündeme gelmektedir.

Düşününki daha düne kadar siyahileri kendilerinden küçük getiren soluk benizliler bugün siyahi bir lidere, hatta müslüman olduğu iddia edilen siyasi bir lidere oy verdiler. Neden diğer adayın yetkin olmadığını düşündüklerinden mi acaba? Yoksa Cumhuriyetçi Bush'a nispet mi?

Altında yatanın tamamen farklı iç güdüler olması gerekiyor. Birileri farklı biçimlerle birilerini etkiledi!Etkin bir seçim kampanyası neleri değiştirebilir, sorgulanmalı...

Obama'nın da değimiyle "dünyanın en iyi seçim kampanyası"nın altında hiç kullanılmayan bir teknik vardı...

SOSYAL MEDYA

Hala da ziyaret edilebilen “http://www.barackobama.com” adresindeki web sitesi, öncelikle “bağış” sayfasıyla açılıyor. Sayfanın sağ üst bölümünde “Change” tişörleri ile yardım ya da kampanyaya katkı çağrısı yapılıyor. Buradan kamyanyaya katkı amacıyla hediyelik ya da hatıra eşyaların alınabileceği “dükkana” giriliyor.

Altında, Demokrat Parti’nin sayfasına bir link var. Hemen altında “Barack TV” yayında… Pek çok videonun izlenebildiği bu sayfada, Obama’yı, ailesini, geçmişini, düşüncelerini, konuşmalarını ve seçim kampanyasını yakından tanımak mümkün.

Yine ilk sayfada “Obama Mobile” dışında, “Obama everywhere” yani “Obama heryerde” başlıklı kısımda Facebook, Youtube, Myspace, Blackplanet ve Faithbase gibi 16 ayrı web sitesine link verilmiş durumda.

Web sitesinden ayrıca Obama’nın çeşitli konu ya da sorunlara ilişkin görüşlerine, etnik köken, grup ya da insanlar hakkındaki düşüncelerine, her bir eyalete ait web sayfalarına ve haberlere de ulaşılabiliyor.

Obama’nın kampanyasının internet alanındaki başarısı belki de elde edilen bağış miktarı ve bu bağışı yapan insanların sayısı ile açıklanabilir. Çünkü Obama’nın 670.7 milyon dolarlık seçim bütçesinin önemli bir kısmı internet üzerinden toplanan bağışlardan elde edildi. Yaklaşık 475 bin kişi internet üzerinden kampanyaya katkıda bulundu ve her biri en az 100 dolar bağış yaptı.

Ayrıca kampanya boyunca e-maillerin yoğun bir şekilde Kullanıldığını, özel olarak çekilen filmlerin ve bestelenen şarkılara ait kliplerin youtube, facebook, twitter'dan yayıldığını da eklemek gerekiyor.

Bütün bu medya kullanımını aslında başarılı siyasal imaj oluşturmanın ikinci önemli adımıyla ilişkilendirmek mümkün. Çünkü “mesajı görünür kılmak, bütün iletişim kanallarına yaymak” anlamında iletişim teknolojilerinin günümüzde sağladığı tüm imkanlar kampanya boyunca en etkin şekilde kullanıldı.

Sosyal paylaşımın ne derece önemli olduğunun anlaşılmasının ardından, ülkemizde de dahil olmak üzere bir çok siyasi lider twitter, facebook gibi sosyal paylaşım ağlarında hesap açmaya başladılar.

Bugün internetin gücü sadece siyasileri başa getirmiyor, aynı zamanda tahtlarından da indirebiliyor. Tunus, Arnavutluk ve Mısır'da başlayan ayaklanmalar sosyal medyanın ilk devrimi olarak görülebilir. Veya yakın zamanda ülkemizde yayınlanan e-muhtura gibi...

İktidarlar, televizyon ve yazılı basını kontrol etse de, muhalif medyayı sansürle kontrol altına alsa da, sosyal medya üzerinde hakimiyet kuramadı.

Önce Tunus, sonra Arnavutluk ve son olarak Mısır'daki gösteriler; Facebook, Twitter, Youtube ve Dailymotion gibi sosyal paylaşım sitelerinin gücünü ortaya koydu.

6 Temmuz 2010 Salı


BLOGLAR VERİMİNİ Mİ KAYBEDİYOR?

İnternet ile uğraşan ve bu işte yeni olmayan herkesin bir çevirmeli ağı olmuştur. Genelde küçük micro cd'lerde satılırlar veya hediye olarak dağıtılırlardı. Bilgisayara kucağında değil masaüstünde bağlanırdın. O zamanlarda ne kablosuz VINN'ın ne de eternet kablon vardı. Bilgisayarın kasasına ise resmen telefon kablosu bağlardın. Hatta internete girebilmek için 2 saat bekler, bilgisayarın telefon sesi gibi çalmaya başlar, akabinde fax sesine dönüşür Ha bağlandı ha bağlanacak derken, sistem bilmem kaç numaralı hatasını verir ve tekrar deneyiniz uyarısını verirdi. Bu durum zaman zaman insanı çileden çıkartırdı hatta. Ha girdi Ha gircek tamam şimdi oluyor!!! Bağlandı sonunda. www.pazarlamadunyasi.com


Pazarlama Dünyası Dergisinde bu ay, yazdığı kitaplarla blogcuların ve diğer sosyal medya araç kullanıcılarının Türkiye Rehberi Dr. Erkan Akar konuğu oldu. (Röportaja burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz) Aslında twitter'ın 140 karakterli yapısına uygun, kendi klavyesinin tuşlarından çıkmış sözlerle anlatalım Dr. Erkan Akar'ı: "Sanal dünyada gerçek dünyaya göre daha rahat bulunabilen, tırnak içinde "e - akar" olarak bilinen, internet bağımlısı biriyim".

İnternet hayatına Capital dergisinin hediyesi Superonline aboneliğiyle başlamış Sayın Akar. Bunu duyunca eski anılarım geldi bir anda aklıma.

Benim ilk internet maceram Atlas Online ile başlamıştı. Bu şirket internet hizmeti sunardı eskiden... Bizim Jenerasyon bilir belki. Hiper Marketlerin yeni moda olduğu dönemde almadan gezen müşteri kılığında olduğum sırada bir çığırtkanın sesini işitmişim kulağımda. "Bedava internet" Kapış kapışa giden CD'ler arasında nasibimi aldım. Meğer bedava olan CD'ymiş. İnternet değil. Kullanınca anladık tabi... Yarım saat kavga etmiştim müşteri hizmetleriyle. Tabi eskiden kalite standartları gereği kayıtta yoktu. Sevgili müşteri ilişkileri ablam yüzüme kapatmıştı telefonu... Neyse..

Sanırım akabinde bende superonline abonesi oldum.

Sosyal Medyaya ise ilk adımım herkesin yaptığı gibi mirc veya ICQ ile değil, hoppala.com ile olmuştu. Karman çorman herkesin birbirlerine bir şeyler yazdığı ortamda arkadaşını bulmak ve konuşmak... Oldukça zor... Ama tadı da bir başka.

Geçtiğimiz gün hocam.com adlı sosyal paylaşım sitesinde de böyle bir uygulama gördüm. Ne güzelmiş eski günler :)

Ha bir de, msn diye bir şey duymuşum. Dillere destan. Bilgisayarım bozulmuş eve servis görevlisi gelmişti. "Artık hem görecek, hem yazacak, hem de kamerayla konuşacaksın" Hadi canım sende" oldu olacak bir de ilerde blog yazarı olacağımı söyle de katmerli güleyim sana :)

Hele şu bayan isimleriyle girip insanları keklerdik ya!!! Bir keresinde adam tam arka masamda çıktı! Nasıl kaçacağımı bilemedim...

Acemi kullanıcılığı bir kenara bırakıp, hem en amatöründen bir blog yazarı, hem Erkan Akar'ın öğrencisi olma şansı yakalayınca, interneti farklı amaçlarla da kullanmaya başlamak, bahsettiğim dönemlerde aklımın ucundan bile geçmezdi halbuki.

Akar, sosyal paylaşımın hatta internetin yoğun olarak kullanılmadığı dönemlerde, daha yeni yeni akademik hayatına yön verirken seçtiği blogging faaliyetinin arkadaşları tarafından zaman kaybı olduğuna ilişkin imalarla karşılaşmış. yazdığı 100 sayfalık blogla pazarlama kitabının bastırabilme aşamasında ise yayın evlerine konuyu anlatabilmekte oldukça zorlanmış. Bu durum hocayı umutsuzluğa bile sürüklemiş...

Oysa bloglar dünya üzerinde o dönemde bile yoğunlukla kullanılıyordu.
O dönemden bu yana bir çok kez şekil değiştirdi. Kişisel amaçlı olduğu kadar haber servislerinde, siyasette, lobi faaliyetlerinde, seçim kampanyalarında kullanıldılar. 11 Eylül saldırıları ilk kez haber bloglarından yayınlanmıştı hatta. Wikipedi şakır şakır donate yani bağış topladı bu işten. Halan daha da topluyor. Wikipedia'yı kamu yararına iş yapan dernekler, hatta bir çok yabancı yazar takip etti. (Ne dersiniz Bizde mi Düşünsek...)

Bloglar pazarlama aracı olarak faaliyete başladıklarında kimse bu denli etkili olacağına inanmadı. Türkiye'de olduğu kadar, ülke dışında da bu işe gülüp geçenler, web sitesi varken ne işe yarayacak diyenler oldu. Zaman kaybı görüldü. Ama blogların isim babası John BARGER 97'de bu ismi koymasından bu yana 13 yıl geçti. General Motors, Motorola, Ebay, Mercedes gibi firmalar bu işin önderliğini üstlendiler. Bugün Türk firmaları da, blog yazmaya başladı yavaş yavaş. Sevindirici tarafı bu.
Bloglar bugün mikro blog uygulamasına geçişin ardından eski gücünü kaybetmiş gibi dursa da, etkinliği hala konuşuluyor... Belki blogger'lar etkinliği arttırcı bazı özellikler katabilirler... Ne dersiniz?

1 Temmuz 2010 Perşembe

Pazarlama 3.0'a geçiş...

İncelemeniz gereken yararlı bir sunu